Reel Piyasalar ve Finans Piyasaları
Brunei sultanı 1970’lerde petrol gelirlerinden milyarlarca dolar kazanmıştı. Bu kadar çok nakit parayı yatağının altına doldurduğunu ve orada sakladığını düşünün. Bir sürü sorun yaşaması muhtemeldir. Birincisi altında milyarlarca dolar olan bir yatakta uyumak çok zordur. İkincisi içinde milyarlarca dolar olan bir yatak odasında kaybolan sadece kirli çamaşırlar olmayacaktır. Marifetli parmaklar, tecrübeli hırsızlardan hiç bahsetmiyorum, bu paraya ulaşmanın bir yolunu bulacaklardır. Üçüncüsü ise en insafsız ve becerikli hırsız olan enflasyon. Brunei sultanının yatağın altına istiflediği 1 milyar dolar bugün, enflasyondan dolayı, 200 milyon dolar civarında olurdu. Bu nedenle sultanın ilgilendiği ilk konu servetini, ikisi de kendi usulünce alım gücünü azaltan hırsızlıktan ve enflasyondan korumak olurdu. İkinci yöneldiği husus ise sermayesini verimli bir biçimde kullanmak olurdu (Wheelan, 2015). Brunei sultanının sorunlarına çözüm bulacağı yerler finansal piyasalardır.
Mal veya hizmet üretiminin yapıldığı piyasalara reel piyasa; fon fazlası ile fon ihtiyacı olanların karşılaştıkları ve işlem yaptıkları piyasalara ise finans piyasaları denilmektedir. Fabrikalar, mağazalar, atölyeler, lokantalar, restoranlar reel sektörün aktörlerine; bankalar, aracı kurumlar, yatırım şirketleri, finans sektörü çalışanları ise finans piyasaları aktörlerine örnek olarak gösterilebilir. Reel piyasalarda mal, hizmet ve para akımları gerçekleşmektedir. Şekil 1 bir ekonomideki akımları göstermektedir:
Hane halkları, firmalar, devlet ve dış dünya reel sektördeki ekonomik birimleri oluşturmaktadır. Bu sistemdeki tün unsurlar hem sistemdeki diğer birimleri etkilemekte hem de diğer birimlerin faaliyetlerinden doğrudan ya da dolaylı olarak etkilenmektedir. Hane halkları firmalardan mal ve hizmet satın almaktadır. Bunun karşılığında bu firmalara bir ödeme yaparlar. Diğer taraftan firmalar üretim faktörlerinin kullanımı karşılığında hane halklarına ödeme yaparlar. Örneğin çalışanlara maaş ödemesi, hisse senedi sahiplerine temettü ödemeleri ya da şirketin tahvillerine sahip olan yatırımcılara faiz ve anapara ödemesi gibi transferlerle aktarım yapılır. Diğer taraftan devlet önemli bir birim olarak sistemde yerini alır. Firmalardan mal ya da hizmet satın alarak kamu harcamaları yaparken hane halklarına da ücret, faiz ve transfer ödemeleri yapar. Firmalar ve bireyler ise devlete vergi ödeyerek kamu harcamalarının finansmanına katkı sağlarlar. Son ekonomik birim ise ithalat ve ihracat işlemlerinin gerçekleştirildiği dış dünya işlemleridir. Hane halkları yabancı firmalardan mal ya da hizmet satın alır. Yabancı firmalar da ulusal firmalardan mal ve hizmet satın alarak yerel firmaların ihracat yapmalarını mümkün kılar. Böylelikle reel sektör üretim faktörlerinin tam istihdamına katkı sağlayacak şekilde çalışır.
Reel sektörde yer alan ekonomik birimler gelirlerinin bir kısmını harcarlar, bir kısmını da tasarruf ederler. Ekonomik birimlerin tasarruf amaçları farklı olabilir. Örneğin bireyler gelecekteki belirsizliklerden ve risklerden kendilerini korumak, ileriki yaşlarda aynı standartlarda yaşayabilmek için tasarruf yaparken, firmalar gelecekte yapmayı planladıkları yatırımların bir kısmını öz kaynakları ile finanse edebilmek için tasarruf yapabilirler. Tasarrufun temel işlevi bugün harcanmayan finansal varlığın gelecekte daha fazla getiri sağlayacak şekilde korunmasıdır. Bunun için de tasarrufların değerlendirilmesi önemlidir. Diğer taraftan ekonomideki tüm birimler tasarruf yapabilecek kadar gelir elde edemeyebilirler. Yani diğer bir deyişle ekonomide elinde fon fazlası olanlar (tasarruf edenler) fon ihtiyacı olanlar (tasarruf edemeyip, paraya ihtiyaç duyanlar) bir arada yer alır. Finansal piyasalar fon ihtiyacı olanlarla fon fazlalığı olup bunları değerlendirmek isteyenleri bir araya getirir. Finansal piyasalar reel piyasaların rakibi değil aksine bu piyasaların tamamlayıcısı olarak değerlendirilmelidir.
Finansal piyasalarda finansal varlık olarak tanımlanan kıymetli evrak niteliğindeki belgeler alınıp satılmaktadır. Finansal piyasalar denildiğinde sadece alıcı ve satıcıdan oluşan iki grup düşünülmemelidir. Finansal piyasa sözcüğü ile aslında bir sisteme atıfta bulunulmaktadır ve bu sistem, her sistem gibi, çeşitli unsurlardan oluşmaktadır. Fon talep edenler, fon arz edenler, düzenleyici ve denetleyici kurumlar, aracı kurumlar, finansal piyasalarda alınıp satılan finansal araçlar ile bu alan ile ilgili yasal düzenlemeler bir bütün olarak finansal sistemi oluşturmaktadır. Finansal piyasaların her ekonomide yerine getirdikleri ve genel fonksiyonlar olarak isimlendirilebilen işlevleri bulunmaktadır. Bunlar aşağıdaki gibi sıralanabilir (Afşar, 2013):
- Tasarruf hacmini artırma
- Ödemelerde kolaylık sağlama
- Likidite sağlama
- Kredi kullandırma
- Servet birikimi
- Politika oluşturma
- Risk yönetimi ve kontrolü
- Enformasyon
Finansal piyasalar bu işlevleri gerçekleştirerek yatırımlar için gerekli fonların oluşması, geliştirilmesi, artırılması, temini ve dağıtımını gerçekleştirerek reel piyasaların etkin çalışmasına ve büyümesine önemli katkıda bulunur. Böyle önemli bir rolü olmasına rağmen finans sektörüne ve/veya finansal piyasa aktörlerine karşı olumsuz izlenimler ya da düşünceler de vardır.
Finans Sektörüne Yönelik Olumsuz Önyargılar
Finans ve finansçılara karşı zaman zaman ortaya çıkan bir husumet hep var olmuştur. Bu husumetin üç nedeni vardır. Öncelikle borç alanlar her zaman borç verenlerden çok olmuştur, bu da borç verenleri borç alanlara karşı nadiren lütüfkar davranmaya itmiştir. Diğer yandan finansal krizler ve skandalların ortaya çıkışındaki sıklık, finansın zenginliğin değil fakirliğin; istikrarın değil, belirsizliğin nedeni olduğu şeklinde algılanmasına yol açmıştır. Son olarak da yüzyıllar boyunca dünyanın bütün ülkelerindeki finansal hizmetler, toprak sahibi olmaları ya da kamuda çalışmaları yasaklanmış, ancak kendi içlerindeki yakın ilişki ve güven ağı sayesinde para işlerinde başarılı olmuş etnik ya da dini azınlıklar tarafından sağlanmıştır (Ferguson, 2011). Günümüzde bu eleştirilerin finansal kurumların özellikle bankaların dikkat çekici karları da etkili olmaktadır.
Finansal piyasalara karşı olumsuz bakış açısı bir gerçek olmasına karşın finansal kurumların ve piyasaların reel piyasalara fon sağlayarak oldukça önemli bir rol üstlendikleri de açıktır. Finansal piyasalar olmasaydı ya da bugünkü etkinliği ile çalışmasaydı mal ve hizmet üretiminin bu denli gelişmesi de beklenemezdi. Örneğin İngiltere’de sanayi devriminden sonra ortaya çıkan ekonomik ortam ve girişim sayısının artmasında dönemin finansal kurumları olan bankaların önemli rolü olmuştur. Bu bankalar yatırım yapmak isteyenlere kredi desteği sağlayarak yeni işletmelerin kurulmasına ya da mevcut işletmelerin yeni makinelerle kapasitelerini artırmalarına destek olmuşlardır. Diğer taraftan Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde ve hatta Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında idareciler sanayide ve ticarette yerli girişimcilerin sayısını artırmak istemelerine, bu yönde çalışmalar yapmalarına rağmen yerli girişimleri destekleyecek bankaların/sermaye birikiminin olmamasından ötürü hedeflenen başarı gerçekleştirilememiştir. Ülkemizde benzer sorunların günümüzde de devam ettiği söylenebilir. Özellikle “yastık altı” olarak tanımlanan ve bireylerin elinde atıl olarak duran finansal varlıkların, finansal piyasalar aracılığıyla reel sektöre kaynak olarak aktarılmasına yönelik planlı çalışmalar yürütülmektedir. Örneğin önceleri “faizsiz bankacılık” daha sonra “katılım bankacılığı” olarak isimlendirilen banka türü ile faiz konusunda hassas olan muhafazakar kesimin finans sektörüne dahil edilmesi amaçlanmıştır.